Türkiye’nin hak ve özgürlükler karnesi son yıllarda günden güne daha kötüye gidiyor. Üstelik, daha önceleri de bir hukuk düzeninde yaşadığımızı, yargının bağımsız ve adil şekilde işlediğini söylemek de kabil değil maalesef. Bugünse, artık kanunlar dahi gereğince uygulanmayıp geçersizleştirilirken, hak ihlâllerinin yasa haline getirildiği, “olağanüstü”lüğün, keyfiliğin hakim kılınmaya çalışıldığı bir tür “anti-hukuk” rejimindeyiz. Ancak, bütün olumsuz koşulların ve sürgit yıldırmaların kuşatmasına rağmen, hak savunucuları da adil yargılanma hakkını korumak için olağanüstü bir kararlılık, direnç ve gayretle çalışıyor. Bu sebatkâr çabalar, hak ve özgürlüklerin güvencesini temin eden bir hukuk düzeninin tesisi için ilham ve umut kaynağı olmayı sürdürüyor.
Hak ve özgürlüklerin kıskaca alınmasına, hukuk normlarının aşındırılmasına ve toplumsal sahanın kontrolüne alet edilen yargılamaların sayıca artışıyla birlikte, hukukun temeli olan oranlılık ilkesinin hiçe sayılmasına, hukuki süreçlerin hakkaniyetsiz şekilde uzatılmasına ve her türden usül ihlâllerine de gitgide daha çok tanık oluyoruz. Yargı gücünün suistimaliyle sindirme ve bezdirmenin her kesimden mağdurları çoğalırken, herkesin hak ve özgürlüklerini korumak ve genişletmek için çalışan hak savunucuları ve sivil toplum örgütü üyelerinin de bilhassa hedef alındığı malum. Hak savucularına yönelik hedefli baskıların zincirleme etkisi, hak savunucularının yakınlarını ve avukatlarını da tehdit ediyor.
Temmuz 2018’de sona erdiği ilan edilmekle birlikte, farklı mahallerinde birbirine eklemlenen “geçici” süreli uygulamalarla yaygın ve sürgit hale getirilmiş olan OHAL düzeni, çeşitli unsurlarıyla sisteme entegre edilmiş durumda. En son 31 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren 7145 sayılı “Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile hak ve özgürlüklerin idare tarafından keyfi şekilde kısıtlanmasına, ihlâline imkan veren OHAL çapası sağlamlaştırılmış bulunuyor. Anayasaya ve örgütlenme özgürlüğüne açık bir biçimde aykırı olan 7262 sayılı “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” 27 Aralık 2020’de kabul edilmişti. Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nun da tahkim ettiği bu hamlelerin, hak ve özgürlükleri tırpanlamanın yanında korku iklimini ve yılgınlığı arttırmaya, hak savunucularının ve sivil toplum örgütlerinin nefesini kesmeye ve çalışmalarını zorlaştırmaya da hizmet ettiği açık.
Bu tam saha baskı ve kuşatmanın geriletilebilmesi, mümkün olan en geniş şekilde ve kapsamda bir dayanışma ve elbirliği ile etkili ve uzun soluklu bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu hattaki kıymetli dayanışma ve çabaların hacminin ve etkisinin artmasına omuz vermek amacıyla, davaların izlenmesi ve yargı yoluyla taciz ve yıldırma vakalarının belgelenerek kayıt altına alınmasını hedefleyen bir çalışma için biz de kolları sıvadık. Hak ve özgürlüklerin korunması ve genişletilmesi uğrunda, çeşitli alanlarda çaba gösteren ve emek verenleri savunmak, yargı eliyle uğratıldıkları zorlukların üstesinden gelmelerine katkıda bulunmak üzere, 2018 yılından itibaren farklı örgütlerden ve kesimlerden hak savunucularına açılmış 14 davayı izlemiştik. Bu süreç zarfında edindiğimiz derslerin ve bu alanda yürütülen diğer çalışmaların da ışığında, dava izleme çalışmalarımızın yeni bir safhasını başlattık.
Önümüzdeki iki buçuk yıl zarfında, ağırlıklı olarak ifade, örgütlenme ve barışçıl toplantı özgürlüğüne ilişkin yargılama süreçlerine odaklanırken, bu özgürlüklerin korunmasına yönelik olarak dava/duruşma izleme hattında yürüteceğimiz çalışmaları, dört temel eksende yoğunlaştıracağız.
1. sivil toplum örgüt ve girişimlerinin, yargı eliyle tacize karşı çalışmaları arasında koordinasyonun ve birbirini tamamlayıcı nitelikte işbirliklerinin gelişmesini desteklemek;
2. hukukun üstünlüğünün aşındırılması ve yargı eliyle taciz konularında faal sivil toplum örgütlülüğünün genişleyip çeşitlenmesine, izleme, kayda geçirme ve raporlama kapasitesinin yaygınlaşmasına ve etkinlik kalibresinin yükselmesine destek olmak;
3. adalete erişim, adil yargılanma hakkı başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin hakkıyla kullanılabilmesini zorlaştıran etkenlerin görünürlüğünün somutlaşmasını sağlamak;
4. toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dayalı ve/veya azınlıkları hedef alan hak ihlalleriyle ilgili farkındalığın güçlenmesine ve bu ihlâllerin bertaraf edilmesi için harekete geçilmesine katkıda bulunmak.
EuroMed Rights, İnsan Hakları Derneği ve Yurttaşlık Derneği olarak bu çerçevede birlikte gerçekleştireceğimiz faaliyetlerde, geçmiş ve halen yürütülmekte olan çalışmaları tamamlayıcı, etkilerini pekiştirici olmaya özen gösterecek, mevcut boşluk alanlarını tespit ederek yetişilemeyen köşeleri tutmaya öncelik vereceğiz. Bunun için, farklı alan ve disiplinlerde tecrübe ve uzmanlık sahibi hak savunucularıyla temas ve istişare içerisinde, tecrübe ve birikimlerimizi güvenli bir ortamda paylaşabileceğimiz, işbirliğine dayalı bir yol haritasında ilerlemeyi öngörüyoruz.
Yolumuzun kesişeceği hak savunucularının katılım ve katkılarının, Türkiye’de ve Türkiye sınırlarının da ötesinde, Akdeniz havzasının başka başka yerlerinde, hak savunucularının korunması ve daha adil, dürüst ve etkili bir yargı sisteminin hakim kılınmasına yönelik çabalara ilham vereceğine, toplam etkimizi arttıracağına inanıyoruz.
Yurttaşlık Derneği | EuroMed Rights | İnsan Hakları Derneği |